21 Ağustos 2014 Perşembe

2014 Yaz Düğünleri

Bu sene geçen seneye oranla düğünler açısından verimli geçti. Önce Serhat'ın kuzeni Eray'ı evlendirdik 7 Ağustos'ta. Aşağıdaki fotoğraf, üç kuzenin verdiği ender pozlardan birisinin harika bir zamanlama ile yakalanmış hali:
Gerçekten de şöyle düşünmeden edemiyorum: fotoğrafçıyı sevmiş olmalılar! ya da, çok iyi anlarındayken, üçünün de keyfi yerindeyken "haydi bir poz verin" deyivermiş olmalı fotoğrafçı! :))

Ve ikinci düğünümüz de Ankara'da, yine Serhat'ın, bu kez kuzeninin oğlu Ahmet'i evlendirdik 16 Ağustos'ta. Bu düğüne maalesef kuzen Vera gelemedi, çünkü henüz büyükbabası Oktay'ı yeni kaybetmişti. Ailecek üzüntülü bir dönemlerine denk geldi... Bu kez İdil ve Toprak'ın bir arada ve yine keyifleri yerindeyken fotoğrafçının usta dokunuşlarına şahitlik ediyoruz:
Gerçekten geriye dönüp baktığımızda, iyi ki çekilmiş diyeceğimiz tarzda, stüdyo tadında bu fotoğraflar!! Aşağıya birkaç tane daha ekliyorum:
Bu düğüne Toprak İdillerle birlikte İrfan ablalardan doğru katıldı, biz sonradan Müberrra ablalarla geldik. Biz gelmeden önce çekilen fotolardı bunlar. İçlerinde bir foto vardı ki, Toprak'ın amca tarafına dahil olduğu aanı gösterir:
İşte Ergin ailesi! Yalan değil hani :) Hepsinin soyadı Ergin!!
Şimdi de misilleme foto geliyor:
İşte bu da diğer Ergin ailesi! Ve yine hepsinin soyadı Ergin :D
***
Peki bu düğün sahipleri kimler? Bir de onları görelim:
AHMET & EKİN
Sol baştan: Fırat, Hatice, Ekin, Ahmet, Ergin, Fatma, Şule, Toprak, Müberra, Cemalettin, Serhat, Didem
ERAY & ASLI
Sol baştan: Didem, Hande, Kürşat, Eray, Aslı, Ebru, Egehan, Tarık, Serhat, Nurşat, Koray
Üst üste gelen bu düğünlerin ardından evimize, sakin yaşantımıza dönünce Toprak şöyle dedi: Gene gidelim anne, başka düğün yok mu? Düğünleri çok severim!! :))

9 Kasım 2012 Cuma

Toprak'la 2500 km.

İstanbul - Konya - Alanya - Belek - Ankara. 20 Ekim - 29 Ekim. Uzun soluklu bir tatil...

20 Ekim 2012 cumartesi günü sabaha karşı 5'te başladığımız yolculuğumuzda, iki uzun, iki kısa molalarla birlikte saat 13 sularında ilk durağımız olarak planladığımız Konya'ya vardık. Daha şehrin girişinde bizleri Mevlana'nın sözleri karşılıyordu: sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol... Biz şehir merkezine gitmediğimiz için mekanın o büyüsel halini bu kez hissedemedik. Ancak amcamın çiğ köftesinin, halamın içli köftelerinin, yengemin sarmalarının, babamla annemin yetiştirdiği narların ve Konya'nın o meşhur etli ekmeğinin kokusunu, tadını, lezzetini epeyce bir hissettik :) Yemekleri koyamasam da o günün aktörlerini aşağıya ekliyorum.


İkinci durağımız: Mahmutlar, Alanya. 21 Ekim pazar günü öğlen 12'de çıktık yola. Uzun süren toroslar parkuru boyunca kayalık zemin üzerinde inadına ayakta kalan ve çam familyasının pek çok türünü barındıran ağaç toplulukları gördük. kimisi bodurdu, kimisi yüce, kimisi bizim sitede olup da süs ağacı sandığım çamlardandı, kimisi ise yılbaş ağacı gibiydi. Hayran hayran seyrederek geçtik torosları. SErhat için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Hınca hınç dolmuş 92 beygirlik Honda Jazz'i virajlı tırmanma şeridinde bağırta bağırta yol aldırmaya çalışıyordu. Bir buçuk saatlik dağ gezisinin ardından nihayet deniz kıyısına inmeyi başardık. Deniz kıyısı da tam tersine dümdüz bir yol: ne kıvrılıyor, ne de inip çıkıyor. Yine molalar vererek ve Alanya'yı da bir baştan diğer başa ışıklara takılarak geçerek, saat 16:45'te ancak Mahmutlar'a gelebildik. Kısa bir hoş beşin ardından, tekrar arabalara binip, Mersin yolu üzerindeki bir balıkçıya yollandık. Bizleri enfes bir mercan ve Lagos ziyafeti bekliyordu. Üzerine de o nefis, çekirdeksiz denebilecek beyaz nar.. Nefis bir gökyüzü ve deniz manzarası, hava karardıkça uzaklarda çakan şimşeklerin ışık gösterisi, üşütmeyen ılık bir esinti ve kayalara vuran dalga sesleri.. Toprak yemek hazır olana kadar gazelleri topluyor ve onları falezden aşağıya, rüzgarın ellerine bırakıyordu..

 

Pazar günün yolda ve yemekte geçirdikten sonra, pazartesi günü genelde evde olmayı tercih ettik ama denize girmeyi de ihmal etmeden. Zaten ev deniz kıyısında olduğu için, salı günü haricinde her gün itina ile denize girdik. Soğuk, yağmur demeden, havanın değişkenliğine aldırmadan denize girmeyi hedefledik. Güneş açtı, denize girdik, yağmur yağdı kenara kaçtık, tekrar açtı, tekrar girdik. Bu böyle sürdü :)
Mesela Toprak'ın denizin sıcaklığı karşısında önce alışma aşaması geçirip sonra nasıl da dalgalarla boğuştuğuna görsel bir anlatım:

vee, başlıyoruz..

derken dalgalara ısındı...

ve artık aştı :)
mayo, havlu ve yedek giysi ikmalinin ardından anne de devreye girer, baba üşüdüğü için fotoğrafçı olarak katılmaktadır olaya:

Deniz sonrasında hep birlikte keyif yapıyoruz bir sahil kafeteryasında:


Topak'ın doğum gününü üçüncü kez ama bu sefer gerçek gününde ve bizimkilerle yeniden kutladık. Teyzesi onun için şeftalili bir tart yaptı ancak şeftalilerin sulanması sebebiyle içi pişmeyen tartı, mum üflemenin ardından kesemeyince, tekrar fırına koyduk. Tabi bu duruma Toprak çok üzüldü. Biz de onu daha da mutlu edecek süprizimizi = krem şantiyi önüne koyduk, bakın neler oldu:



Fakat piştikten sonra biz de aynı Toprak gibi yedik enfes tartlarımızı :) çıtır çıtır ve lezzetli mi lezzetli. tadı hala damağımda :))

Gelecek yazıda, mağara gezileri, belek su dünyası ve tanışma eğlencesi yer alacak...
sevgiyle kalınn.

***
Ve gelecek yazı, şimdi:

Dim Mağarası. İnsanı büyüleyen damlataşları ve sarkıtları ile enterasn kıvrımlar ve çıkıntılara sahip, alabildiğine yatayda derinleşen ve sonuna vardığınızda küçük bir yeraltı göleti ile karşılaştığınız eşsiz doğa harikası..
Mağara yüzeylerinden birkaç görüntü
Mağara içindeki dilek çukuru

Damlaya damlaya oluşmuş dikitler ya da genel adıyla damlataşlar

Zorlu etaptan bir görüntü. Toprakla Serhat yüksek merdivenleri tırmanıyorlar. İkinci görüntüde ise geçtiğimiz rota görünüyor, hatta uzakta babamlar görünüyor:
Küçük gölete vardığımızda "Anne ve Çocuk" adı verilen heykelle karşılaşıyor ve o düzlükte fotoğraf çektiriyoruz:


Yine aynı düzlükte yani mağaranın sonlandığı noktada damlaya damlaya oluşmuş ve bir anıtı andıran dikitin önündeyiz Toprak'la:
Ve çıkışta adaçayı ve leblebi keyfi yapıyoruz..

18 Ekim 2012 Perşembe

Okulda dördüncü yaşını kutlama

Benim ve Serhat'ın özene bözene yaptığı hazırlıkların ve kutlamanın ardından, okulda arkadaşları ile de bir kutlama yaptılar. Bu kez hazırlık aşamasından Toprak sorumlu idi. Pastasını kendisi yaptı, üzerini süsledi ve belki de bunları yaparken arkadaşlarına neler yaptığını anlattı, belki de sessiz sessiz çalıştı ve arkadaşları onu yalnızca izledi. Kim bilir? Sonra da gururla ortaya çıkardığı ürünü sundu. Şu mağrur ifadeye baksanıza!! :)
Pastası hazır. Sıra geldi, doğduğu günden bugüne nasıl büyüdüğünü görmeye ve konuşmaya...






vee, sıra mumları üfleyip, pastayı afiyetle yemeye geldii :)


Tüm güne yayılan bu törensel kutlamanın bir parçası da, Toprak'ın sınıf arkadaşlarının Toprak için hazırladıkları hediyelerdi: kimisi kuş yuvalarını, kimisi arı ve balı, kimisi uçağı çizip boyamıştı, kimisi ise kendine özgü resimler yapmış ve hepsi de hediyelerinin üzerine iyi dileklerini not ettirmişlerdi..

Hepinize çok teşekkürler, Duru, Kaan, Ege, Dilara, Zeynep, Ela, Beren ve Arda ve adını sayamadığım sınıf arkadaşları.. Mutluluk, paylaşıldıkça artan bir duygu!


14 Ekim 2012 Pazar

Dördüncü yaş günü

Bugün Toprak'ın dördüncü doğumgününü kutladık. Her sene olduğu gibi, bu sene de evdeydik. Ancak bu sene geçen senelerden farklı olarak, doğumgünü katılımcıları Toprak'ın da isteği üzerine arkadaşları ve onların anne babaları idi. Yani yaşdaş çocuklar bir araya gelip eğleneceklerdi. Biz de üzerimize düşen görevleri yaptık; çocuklar dans etsin, bir arada eğlensin diye bu sene bir animatör tuttuk. Ve şansımız yaver gittiği için de bir yerine iki kişi geldiler.


6 çocuk, 2 animatör, 6 ana, 4 baba ve bir de babaanne ve dede. Benim ve, sonradan Serhat'la da konuştuğumuz üzere, Serhat için şimdiye dek katıldığımız en güzel ve en samimi doğum günü kutlamasıydı... Sadece Toprak'ın sevdiği ve çağırdığı arkadaşları ve bizim de sevdiğimiz anne-babaları vardı.

Çok şükür ki, babaanne ve dede de bizimleydi. Babaanne kendini çok iyi hissetmese de kalktı geldi ve torununu kutlama kıyafetleri içerisinde, saçı başı taranmış halde görünce çok duygulandı ve bana şöyle dedi: Didem, bu ne olmuş yahu? Ne zaman bu kadar büyüdü Toprak?... Kim bilir o anda aklından neler geçti canım kayınvalidemin? Sağlığına kavuşmayı beklemek nasıl bir şey? Aslında hepsinin terapi konusu olduğunu görüyorum şimdi düşündüğümde... Anneanne ve diğer dede olmayınca, sağlık koşulları da elvermeyince, itiraf etmeliyim ki onların yalnızlığı bana da çok dokundu. Eminim evlatlarına daha da çok dokunmuştur. Bir yandan konduramıyorsun, bir yandan çocuğun için eğleniyor görünmek ve dahası eğlenmek gerekiyor, sıkıntısı sonradan bir yerlerden çıkıyor..

Doğum günü kutlamasına dönersek, doğum gününü nasıl kutlamak istediğini sorduğumuzda bizden istediği şeyler kuzeni İdil'in doğum gününde görüp de çok beğendiği eğlence dolu 'Korsan Abi', içi oyuncak ve sakız dolu 'şimşek figürlü pinyata', onun seçtiği dans müzikleri, birlikte olmak istediği arkadaşları Efe Okur, Mert Yener, İdil Ergin, Vera Coşkun, Ege Atılgan, bir de sınıf arkadaşları Derin ve Kaan. Derin ve Kaan dışında, doğum günü kutlamasında istediği her şey gerçekleşmişti. İsteklerini de biz yönlendirmiştik tabi. Bütçemizin yettiği kadarıyla bir kutlama yaptık. Mesela Toprak İdil'lerin evinin oradaki kafede yapmak istedi ama 'orada yapmak bize pahalıya gelecek, biz evimizi düzenlemeyi ve süslemeyi düşünüyoruz', dediğimizde tepkisi hemen ve çok olumlu bir şekilde 'tamam o zaman, arkadaşlarımı bizim evimize çağıralım o zaman' şeklinde oldu :)).

Aslında doğum günü kutlamasından çok, o gün için yaptığımız hazırlık süreci Toprak'ın belki de en çok keyif aldığı ve sindirerek yaşadığı anlardı, ailecek güzel vakit geçirip, paylaştığımız ve onun için bir şeyler yaptığımız o değerli anlar. Diğer bir deyişle, bizim eğlence çarşamba akşamı salonu ve girişi süsleme girişimimizle başladı. Havaya girmek için eğlenceli müzikler açtık. Bir gün önce şişirdiğimiz mini balonlarımızla, şişireceğimiz büyük balonlar, rengarenk zincir süsler ve renkli yuvarlak fenerle girişi ve salonu süslediğimiz anlarda Toprak'ın neşesi görülmeye değerdi. Balonları ardı ardına şişirtiyor, bir yandan dans ediyor, astığımız zincir süslere bakarak 'çok güzel oldular' diyerek bize övgüler yağdırıyordu. Dans ederken bize figürlerini gösteriyor ve bak böyle dans edeceksin anne, diyordu. Çok tatlı oluyorlar bu dönemde yaa, hani o ben süperim inancı var ya, içlerinde harbiden süper hissediyorlar, hissediyorum bunu...

Kutlama günü gelip çattığında, uzun zamandır bekleyen dört yaşının son demlerini yaşayan sevgili oğlumuz inanamadı. Sabah uyandık ve kahvaltının ardından pastayı süslemeye giriştik. Toprak için çok heyecanlı anlardı. Cuma günü okuldan gelince gördüğü mavi renkli pastası karşısında 'vay be, ne güzel olmuş! bunu tek başına mı yaptın?' demişti. Evet dedim (ama mükemmeliyetçi yapımı sürdüyor olsaydım o kadarını bile yapamayıp vazgeçebilirdim, öyle zorlandım ve çok uğraştım ama yılmadım. Sevgiyle, özenle ve azimle yeniden yeniden deneyip, yaratıcı olup sonunda güzel bir şey ortaya çıkarttım. Elbette şaheser olmadı, sonuçta her bir tarifi ilk kez deniyordum ve bir çok şeyi değiştireceğimi ve belki de hiç kullanmayacağımı öğrenmiştim. Niyet önemliydi ve beni ayakta tutan da o oldu :) Bu noktada kendimle gurur duyduğumu ve acayip takdir ettiğimi belirtmek istiyorumm.) ve işte şimdi o masmavi pastayı oldukça renkli ve cıvıltılı hale getirmek üzere süsleyecektik. Masaya tüm malzemeleri aldık ve elbette yine neşeyle pastayı süsledik. Artan krem şantileri yemek ve pasta kenarına renkli şekerleri serpmek dışında pek bir şey yapmasa da orada olmak ve gözlemlemek ona çok iyi geliyordu.

Kutlama sabahı Serhat da ben de bir ahenk içerisinde bir gün önceden paylaştığımız işlerimizi tamamladık ve eğlenceye birlik beraberlik duygusu içinde hazırlandık. Nasıl başlarsa öyle gider.. Doğum günü kutlamasından çok büyük keyif almamızın sebebi, yalnızca o kutlamaya bel bağlamış olmamamız, ona hazırlanma sürecini de kutlamanın bir parçası olarak görmemiz ve zevkle yapmamızdı. Bir mecburiyet değil, severek geliştirdiğimiz bir projeydi adeta. Yani bizim hislerimiz böyleydi. Bu doğum gününü özel ve farklı yapan da bu hislerdi...

Korsan abi, Pamuk Prensesle gelmişti, bu ne güzel sürpriz! Bu iki masal kahramanı başlarda biraz zorlandılar çocuklarımız yaş aralığı ve gelişimsel dönemlerinin özellikleri nedeniyle (3 yaş 10 ay ile 4 yaş 9 ay arası). Hala oyuncaklarla ve paralel oyunu yoğun olarak tercih ettikleri, kalabalıkta sosyal fobi yaşayabildikleri bu dönemde, çocukları bir araya getirip yeni oyunlar öğretmek ve eğlendirmek, her şeyden önce galiba birazcık animtörlerimizin gözünü korkuttu. Biraz benim animatörleri cesaretlendirmem ve Toprak'ı angaje etmenin yolunu biliyor olmamın avantajı ile çoğunun ilgisini toplamayı başardık. Herkesten büyük olan ve grup oyunlarına hevesli olan yeğenimiz İdil, gruba en son katılan olarak hepimizi şaşırtmıştı ama ona pek bir şey belli etmedik tabi. Yalnızca ona tekliflerde bulunduk zaman zaman ve sonunda çok eğlenceli olacağını düşündüğü bir oyuna yine ısrarlarımız sonucunda katılmayı kabul etti. Yine de biraz nazlıydı, annesi yok diye miydi acaba? Efenin de ısınıp, annesinden bağımsız dolaşması için 15-20 dakika geçmesi gerekmişti. Diyebilirim ki sadece Vera her an eğlenceye hazır ve nazırdı. Maşallah sana! Toprak da pek bir kırılgandı. Sanki hayalindeki eğlence bu değildi.. Enteresan! Neyse, sonunda eğlenmeye başlamıştık. Hatta diyebilirim ki tüm anne-babalar da eğlencenin merkezindeydik :)))














Şu üç kuzene bakın, nasıl da büyüyorlar...


  
Oyunlar oynadılar (oynadık), balonlardan kılıçlar, çiçekler, köpekler yaptı korsan (Yakup)abimiz,yüz boyama ile kılıktan kılığa girdi çocuklar ve sonunda, çocuklar iyice yorulmadan pastayı kestik ve pinyatayı patlattılar.. Hepsi çok çok güzeldi, benim ve bizim için.






Kendi başımıza hazırlanmayı göze aldığımız bir kutlama, geçmişten gelen tüm kaygılarımıza, yorgunluklarımıza, acemiliğimize rağmen, kendimize ve biz olmaya inanarak gerçekleştirdiğimiz etkinlik.. Çok şükür anlımızın akıyla başardık :D

Gelen herkese, varlıklarıyla kattıkları güzellikler için çok teşekkürler.. İyi ki varsınız!


6 Ağustos 2012 Pazartesi

İASOS - EŞSİZ DENİZ TATİLİMİZ..

Kendimi bildim bileli, keyifle denize girdiğim ve çocukluğumda yaz tatillerimi geçirdiğim güzide köyümüz Kıyıkışlacık (İasos)'ın Zeyinlikuyu mahallesinin küçük ama eşsiz kumsalı ve sıcacık suyu ve kadife gibi kumları, git git derinleşmeyen denizi, giderek büyüyen ailemizin en çok keyif aldığı yer olmaya devam ediyor.
Önce anne karnındayken, sonra sırasıyla 9 aylıkken, 21 aylıkken, 33 aylıkken ve son olarak 45 aylıkken bu eşsiz denizimize giren Toprak'ın maceraları, her sene değişen ve güzelleşen bir seyir izledi.

İlk Uzun Yol - İlk Uzun Tatil
Toprak 9 aylık. Feribot ve karayolu ile önce İzmir'e,  oradan da İasos'taki annemle babamın yazlık evlerine doğru gidiyoruz..
 Ve o yaz çekebildiğimiz tek fotoğraf, Toprak mama sandalyesinde otururken olmuş ne yazık ki..


İasos'taki İkinci Yaz Tatilimiz


Toprak 21 aylık. Yeni geçirmiş olduğu kazanın ardından, çok hevesli olduğu halde denize girmesinden biraz çekiniyorduk. Sağ kaşındaki dikişler henüz çok tazeydi. Yarayı kuru ve temiz tutmamız gerekiyordu. İtiraf etmeliyim ki, yanımda Serhat da olmayınca, Toprak'ın pansumanlarını ve iyileşme sürecinin sancılarını da sayarsak, şimdi bile hatırladığımda damarlarımın çekildiği, zor bir tatil olmuştu benim için. Küçücük bir çocuğun yaralı olmasının ve bunda benim suçumun da olduğunu bilmenin üzüntüsü ve vicdan azabı..
Başlarda denizde tek başına durmaya cesaret edemeyip sürekli bana sarılırken, sonradan ayakta durmaya çalışmanın heyecanını yaşamaktan oldukça zevk almaya başladı. Videolarda da bunu görebilmek mümkün..
Dedesinin İstanbul'a geldikçe kendisine öğrettiği harmandalı'yı da oynamadan edemedi bizimkisi.
Murat dayısının ve dedesinin doğumgününde mum bile üfledi, Gence abisiyle birlikte..

FOTOLARI DÜZENLEYİP YÜKLEYEMEDİM HENÜZ..

İasos'taki Üçüncü Yaz Tatilimiz

HENÜZ DÜZENLENMEDİ

İasos'taki Dördüncü Yaz Tatilimiz

SADECE FOTOLARI VAR. METNİNİ OLUŞTURMAM GEREK.
























ANNEMLE...











DEDEM VE ANNANEMLE...

















DAYIM, TEYZEM, YENGEM, KUZENİMLE...













ANNEMİN KUZENLERİ...